1 Eylül 2010 Çarşamba

Bir Aylık Özlem

Sıradan bir cumartesi günü değildi. Aslında birçok şey aynı; yaşadığım ev, uyandığım yatak, saat 15:00'e kadar yaptığım her şey. Ama televizyonu açıp beni bambaşka dünyalara götüren o sesleri duyduğum an, değişiyorum. Yüzümde bir gülümseme, içimde garip bir heyecan. Kilitleniyorum o ekrana. Beni hayallere daldıran bu hikayenin baş kahramanları birer birer beliriyorlar o ekranda. Bir aydır meğer ne kadar da eksiklerle dolu olduğunu fark ediyorum hayatımın.

Ben bunları düşünürken o ekranda bir mücadele başlıyor. Daha önce cumartesi günleri hiç görmediğiniz bir mücadele... Yarışın provası gibi adeta. "Kral" sıralama turlarında bile yarış havasında sürüyor aracını. Sanki her an yarışmak istediğini gösterir gibi önündeki yeşil araca baskı yapıyor. Zemin ıslak ama o bunu umursamıyor.

Saat 16:00 sularına gelirken, sürprizler çekiyor dikkatleri. Yeni takımlar en iyi derecelerini elde ediyor. Hemen hemen herkes halinden memnun durumda, "Matador" hariç. O ve ekibi biraz bocalıyor, kaçırıyor fırsatları.

Cumartesi günkü heyecan bittiğinde "Cesur Avustralyalı" yine tecrübesiyle kendinden söz ettirmeyi başarıyor. "Usta Çaylak" tetikte beklerken, ben de pazar gününü düşünerek günüme devam ediyorum.

Pazar günü daha bir hevesli uyanıyorum, sanki Belçika'da gibiyim. Arden ormanlarındaki temiz havayı içime çekiyorum sanki. Tek bir noktaya odaklanmış halde,
saat 15:00 olana kadar vakit öldürecek ne varsa yapıyorum.

Sonunda o an geliyor. Kahramanlar hikayeye bir satır daha eklemek için birer birer diziliyorlar. Işıklar söndüğünde kalbim duracak gibi oluyor. Heyecanım ikiye katlanıyor ve kimsenin dediğini duymuyorum. "Cesur Avustralyalı" için yolunda gitmeyen bir şeyler cereyan ediyor ve "Usta Çaylak" fırsatı hemen değerlendiriyor ve dümeni alıyor. Arkasındaki "Küçük Kral" ve "Son Şampiyon"a aldırış etmeden uçuyor adeta. Onun hızına kimse yetişemiyor.

Derken "Küçük Kral" devreye giriyor ve aslında ne kadar tecrübesiz olduğunu bir kez daha gösteriyor. Sabırsızlığı ve dikkatsizliği neticesinde hazin bir şekilde hikayeden kopuyor ve "Son Şampiyon"u de beraberinde götürüyor. Bu olay "Cesur Avustralyalı"nın işine yarıyor ve tabii ki benim de yüzümde bir tebessüm oluşturuyor. Ayrıca Belçika'da tecrübesizlikler yerine harikalar yaratan "Buz Adam"ın burada olmamasından dolayı bir hayal kırıklığı yaşıyorum.

Hikayenin bu kısmı böyle bitecek derken, bir anda Arden ormanları olaya ağırlığını koyuyor. Kara bulutlar nefretlerini kusarken; ekipler hazırlıklı, kahramanlar temkinli bir şekilde bir sonraki hamle için hazırlanıyorlar. Gergin bekleyiş sürerken bir anda ekranda "Usta Çaylak" beliriyor. Olması gereken yerde değil ve tüm sevenlerinin yüreklerini ağzına getiriyor. Neyse ki ustalığını konuşturuyor ve o yere geri dönüyor. Sanki bu hikayenin içinde doğuştan beri varmış gibi ona çaylak diyen benim gibi insanları utandırıyor.

Matador mu? O bildiğimiz "Matador" değil sanki. Aklında başka bir şeyler varmış gibi, ustası olduğu yağmur ortamında şanssızlıkla beraber gerilere düşüyor. Sonunda o da kendinden beklenmeyecek bir şekilde hikayenin bu kısmında havlu atıyor.

"Usta Çaylak" günün sonunda kendine yakışanı yapıp bir anda bu hikayenin baş kahramanı oluveriyor. "Cesur Avustralyalı" arkasındaki küçük tehlikelere rağmen bir avcı gibi onu takip ediyor ve ben hikayenin sonraki bölümlerinde bu iki kahramanı izlemeyi dört gözle bekliyorum.

Hikayenin Kahramanları
Kral: Michael Schumacher
Usta Çaylak: Lewis Hamilton
Cesur Avustralyalı: Mark Webber
Küçük Kral: Sebastian Vettel
Son Şampiyon: Jenson Button
Matador: Fernando Alonso
Buz Adam: Kimi Raikkonen

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder