14 Kasım 2010 Pazar

Göz Göre Göre

8 yıldır takip ettiğim ve hayatım boyunca vazgeçemeyeceğim bir tutku Formula 1. Ama bu tutku bazen sizin sinirlenmenize sebep oluyor ve hatta "orada olsam bunu yapmazdım" dediğiniz zamanlar bile gelebiliyor.

Son yarışa gelindiğinde, herkes çok heyecanlı ama bir o kadar da gergin bir bekleyiş içerisindeydi. Şampiyonun belli olmadığı sezon finalleri genelde böyle olur, hele son yarışa 4 pilot şampiyonluk ümidiyle girmişse her Formula 1 hayranının adrenalini tavan yapar.

Bir Ferrari taraftarı olarak, takımlar şampiyonasını kaybetmenin verdiği üzüntüyle birlikte, pilotlar şampiyonasının kazanılmasını diliyordum ve tüm kalbimle Fernando Alonso'yu destekliyordum. Son yarışa şampiyona lideri olarak geldi ve sıralama turlarında avantajını artırıp en yakın rakibinin önünde, 3. sırada ve şampiyonluk potasında kalkış yapma şansını yakaladı.

Evet, 3. sıra. Ferrari ve Alonso, ne kadar avantajlı olsalar da, aynı zamanda yarışta çok zor bir konuma düşebileceklerinin de farkına varmışlardır şüphesiz. Ama Ferrari gibi profesyonel bir takımdan bunu yarış sırasında da düşünmesi beklenir kesinlikle. Nitekim öyle olmadı ve Ferrari pit stop stratejisinde çok büyük bir hata yaptı. Güvenlik aracı sırasında pit stop yapmış halihazırda 2 pilot olmasına rağmen (Petrov ve Rosberg) ve aradaki fark yeterli değil iken Alonso'yu pite almak verilen bütün emekleri bir anda çöpe atmaktan başka bir şey değildir.

Bu durumu fark edemeyen, ya da fark ettiğinde yanlış yaptığını gören Ferrari pit duvarı, Alonso'dan imkansızı istedi. Çünkü geçişin zor olduğu bir pistte, düzlük hızı performansı son yarışlarda F-kanal sayesinde iyi bir seviyeye gelen Renault aracını geçmek neredeyse imkansızdır. Hatta Alonso'yu "sen çok yeteneklisin", "Petrov'u mutlaka geçmelisin" diyerek teşvik etmeye çalışmalarından da Ferrari ekibinin işi zora soktuklarını anladıklarını çıkarabiliriz. Her ne kadar çifte dünya şampiyonu olsa da, zor durumlardan çoğu zaman alnının akıyla çıkmayı başarsa da Alonso Petrov'u geçemedi. Bir de buna yavaş turlar atmak zorunda kaldığı için Kubica'ya da geçilmesi eklenince şampiyonluk rüyası bir kabusa dönüştü.

Tabii ki, kaybedenlerin olduğu yerde kazanan mutlaka vardır. Alonso'nun kabus gördüğü yerde kendi rüyasında yaşayan biri vardı: Sebastian Vettel. Sezona iyi başladı, arızalara rağmen aracını limitlerde sürdü. Sezon ortasına gelindiğinde beni çok şaşırtan, hatta "beceriksizce" bile diyebileceğimiz hatalar yaptı. Fakat sezon sonuna girilirken bu hatalardan ders aldığı açıkça görüldü ve kendinden beklenen "harika" performansı sergiledi. Sonuç:"Şampiyonluk".

Son yarışta yaşananlardan dolayı Red Bull pilotlar şampiyonluğunu şans eseri aldı gibi bir sonuç çıkabilir ama kesinlikle böyle bir durum söz konusu değil. Sebastian Vettel şampiyonluğu söke söke aldı, çünkü Ferrari 60 yıllık bir takım gibi değil, daha Formula 1'de yeni yarışmaya başlamış bir takım gibi davrandı. Daha 6. yılında olan Red Bull ve Formula 1'de 3. tam sezonunu geçiren Sebastian Vettel de tam bir profesyonel gibi yarışı domine etti ve şampiyonluğu kazandı.

Ne kadar hayal kırıklığı yaşasak da, biz Formula 1 hayranlarının yapması gereken şey, Formula 1'in yeni şampiyonlarını kutlamaktır. Tebrikler Sebastian Vettel, tebrikler Red Bull Racing.

2011 sezonunda da Formula 1 heyecanını doruklarda yaşamak ümidiyle...

Sevgiler, saygılar.

5 Kasım 2010 Cuma

Baş Kahraman

Gözlerim ne zamandır birine kilitlendi bu hikayeyi seyrederken. O hiçbir zaman pes etmeyen, hedefine odaklanmış ve ondan başka şeylerle vaktini harcamayan bir adam. O bir latin ve ona hayranlık duymamın başlıca sebebi "Şahlanan At"ı uçuran bir jokey olması. Ben ona "Matador" diyorum, sizler onu "Fernando Alonso" olarak biliyorsunuz.

Ferrari'nin tapınağı olan İtalya'da yaşananlardan sonra Formula 1 camiasındaki genel kanı Fernando Alonso ve Ferrari'nin başarısının tek yarışlık olduğuydu. Bu söylentilerin kaynağı da Red Bull'un aracının Monza pistine uymaması ve diğer yarışlarda çok üstün olacağını iddiasıydı şüphesiz. Ferrari Mclaren ile markalarda zor olsa da pilotlar klasmanında mücadele edebilir, Red Bull ise alır başını gider diye düşünülüyordu.

Neredeyse tabulaşacak bu düşünceler geçtiğimiz haftalarda görüldüğü üzere şaşırtıcı bir şekilde yıkıldı. "Matador", Formula 1 dünyasına öyle dersler verdi ki; onun çalışma azmi, hırsı ve kararlılığı sadece genç yarış pilotlarına değil, başarıyı isteyen herkese örnek teşkil edecek hale geldi.

Monza'dan sonra alınan iki birincilik ve bir üçüncülük, "Matador"u bir anda şampiyonanın zirvesine yerleştirdi. Ülkemizdeki yarıştan sonra podyuma sevinecek durumdayken şu anda yürekten desteklediğiniz pilotun şampiyona lideri olması harika ve bir o kadar da gurur verici.

2010 yılından vazgeçmeyen Ferrari takımının da bu başarıda büyük payı olduğu su götürmez bir gerçek. Takım olarak amaçlarını belirlediler ve emin adımlarla ilerleyerek çok iyi bir konuma geldiler. Umarım Ferrari ve "Matador" emeklerinin karşılığını alır ve onlar gibi biz taraftarlar da gururla Ferrari sembolünü kalbimizin üstünde taşırız.

15 Eylül 2010 Çarşamba

Mükemmel "İki" Gün

Kaldığı yerden devam ederken hikaye, yine hafta sonumun harika olacağını hissediyorum. Bayramın son günü, ruhumu doyurmak için o sihirli ekranın başına geçiyorum.

O ekranda gördüğüm manzara beni hayallere daldırıyor, kırmızı rengin güzelliğiyle gözlerim kamaşıyor. Herkes kıpkırmızı, herkes tutkulu, herkes benim gibi orada. Beklentileri olmadan, geçmişi umursamadan, aşık oldukları rengi destekliyorlar.

Sonra kahramanlar birer birer sahneye çıkıyor. Boğalar ve Kurşunlar ile beraber "Şahlanan At"lar da baş roldeler bu sefer. Hatta diğerlerini gölgede bırakıyorlar o gün, yüzümde pis bir sırıtış oluşturuyorlar. O günün ve ertesi günün tahmin edilenden farklı olacağını hissederek gülüyorum.

Günün sonunda "Matador" yakın geçmişi unutturacak şekilde beni haklı çıkarıyor. Ortalarda pek gözükmeyen "Şanssız Brezilyalı" da sonunda ön plana çıkmayı başarıyor. "Son Şampiyon" her zaman olduğu gibi şampiyonluğuna yakışır bir karar veriyor, "Cesur Avustralyalı" elinden gelenin en iyisini yapıyor, "Usta Çaylak" bu sefer çaylakça davranıp "Son Şampiyon"un aksine yanlış kararlar alıyor ve "Küçük Kral" da hala umut besleyerek, yaptığı hatalardan ders almak istermiş gibi önündekileri takip ediyor. Ben ise kırmızı kırmızı, ağzım kulaklarımda o günün güzelliğini yaşıyorum.

Ertesi gün, yine kırmızıyım. Heyecanım kat kat artmış ve kutsal saatte, yani saat 15:00'te gözlerimi kırpmadan izlemeye başlıyorum o güzelliği. Işıklar söndüğü anda, "Son Şampiyon" dümeni "Matador"dan alıyor. İçimde küçük bir burukluk olsa da göz kapaklarım yine direniyor, vazgeçmiyor bu keyiften. "Şahlanan At"ların arkasında "Usta Çaylak" avcı gibi saldırıyor ama haftasonunun ikinci çaylaklığına imza atarcasına ava giderken avlanıyor ve havlu atıyor.

Gözüm gerilere ilişiyor bir an, "Hızlı Sarışın" "Gümüş Ok"unu beklenmedik bir şekilde önlere taşımış, "Cesur Avustralyalı" yaralarını sarmaya çalışıyor ve "Küçük Kral" sakin bir şekilde ilerliyor. "Kral" ise çırpınıyor, ustası olduğu bu ortamda bir nebze tatmin olmak için.

Tekrar ön tarafa dönüyorum, "Matador" işin peşini bırakmıyor, İtalya'da "Şahlanan At" ruhunu benimsemiş sanki. Sonunda ekibi ile birlikte "Son Şampiyon"u yenmeyi başarıyor ve bu hikayenin en tatlı şampanyasını patlatma hakkını kazanıyor. "Matador" mutlu, elinden geleni yapan "Şanssız Brezilyalı" durumdan memnun, "Son Şampiyon" biraz buruk olsa da gülümsüyor ve ben o gün kırmızı giymekten gurur duyuyorum. "Matador"un şampanyasının kokusunu alan diğer kırmızılar gibi...

Hikayenin Kahramanları
Matador: Fernando Alonso
Şahlanan At: Ferrari
Şanssız Brezilyalı: Felipe Massa
Hızlı Sarışın: Nico Rosberg
Kral: Michael Schumacher
Usta Çaylak: Lewis Hamilton
Cesur Avustralyalı: Mark Webber
Küçük Kral: Sebastian Vettel
Son Şampiyon: Jenson Button
Boğalar: Red Bull Racing
Kurşunlar: Mclaren Mercedes
Gümüş Ok: Mercedes

Daha fazla bilgi ve ayrıntı için http://www.trf1.net/index.php/formula1_haberler/16562-alonso-ferrariyi-italyada-sahlandirdi-haberi.html

1 Eylül 2010 Çarşamba

Bir Aylık Özlem

Sıradan bir cumartesi günü değildi. Aslında birçok şey aynı; yaşadığım ev, uyandığım yatak, saat 15:00'e kadar yaptığım her şey. Ama televizyonu açıp beni bambaşka dünyalara götüren o sesleri duyduğum an, değişiyorum. Yüzümde bir gülümseme, içimde garip bir heyecan. Kilitleniyorum o ekrana. Beni hayallere daldıran bu hikayenin baş kahramanları birer birer beliriyorlar o ekranda. Bir aydır meğer ne kadar da eksiklerle dolu olduğunu fark ediyorum hayatımın.

Ben bunları düşünürken o ekranda bir mücadele başlıyor. Daha önce cumartesi günleri hiç görmediğiniz bir mücadele... Yarışın provası gibi adeta. "Kral" sıralama turlarında bile yarış havasında sürüyor aracını. Sanki her an yarışmak istediğini gösterir gibi önündeki yeşil araca baskı yapıyor. Zemin ıslak ama o bunu umursamıyor.

Saat 16:00 sularına gelirken, sürprizler çekiyor dikkatleri. Yeni takımlar en iyi derecelerini elde ediyor. Hemen hemen herkes halinden memnun durumda, "Matador" hariç. O ve ekibi biraz bocalıyor, kaçırıyor fırsatları.

Cumartesi günkü heyecan bittiğinde "Cesur Avustralyalı" yine tecrübesiyle kendinden söz ettirmeyi başarıyor. "Usta Çaylak" tetikte beklerken, ben de pazar gününü düşünerek günüme devam ediyorum.

Pazar günü daha bir hevesli uyanıyorum, sanki Belçika'da gibiyim. Arden ormanlarındaki temiz havayı içime çekiyorum sanki. Tek bir noktaya odaklanmış halde,
saat 15:00 olana kadar vakit öldürecek ne varsa yapıyorum.

Sonunda o an geliyor. Kahramanlar hikayeye bir satır daha eklemek için birer birer diziliyorlar. Işıklar söndüğünde kalbim duracak gibi oluyor. Heyecanım ikiye katlanıyor ve kimsenin dediğini duymuyorum. "Cesur Avustralyalı" için yolunda gitmeyen bir şeyler cereyan ediyor ve "Usta Çaylak" fırsatı hemen değerlendiriyor ve dümeni alıyor. Arkasındaki "Küçük Kral" ve "Son Şampiyon"a aldırış etmeden uçuyor adeta. Onun hızına kimse yetişemiyor.

Derken "Küçük Kral" devreye giriyor ve aslında ne kadar tecrübesiz olduğunu bir kez daha gösteriyor. Sabırsızlığı ve dikkatsizliği neticesinde hazin bir şekilde hikayeden kopuyor ve "Son Şampiyon"u de beraberinde götürüyor. Bu olay "Cesur Avustralyalı"nın işine yarıyor ve tabii ki benim de yüzümde bir tebessüm oluşturuyor. Ayrıca Belçika'da tecrübesizlikler yerine harikalar yaratan "Buz Adam"ın burada olmamasından dolayı bir hayal kırıklığı yaşıyorum.

Hikayenin bu kısmı böyle bitecek derken, bir anda Arden ormanları olaya ağırlığını koyuyor. Kara bulutlar nefretlerini kusarken; ekipler hazırlıklı, kahramanlar temkinli bir şekilde bir sonraki hamle için hazırlanıyorlar. Gergin bekleyiş sürerken bir anda ekranda "Usta Çaylak" beliriyor. Olması gereken yerde değil ve tüm sevenlerinin yüreklerini ağzına getiriyor. Neyse ki ustalığını konuşturuyor ve o yere geri dönüyor. Sanki bu hikayenin içinde doğuştan beri varmış gibi ona çaylak diyen benim gibi insanları utandırıyor.

Matador mu? O bildiğimiz "Matador" değil sanki. Aklında başka bir şeyler varmış gibi, ustası olduğu yağmur ortamında şanssızlıkla beraber gerilere düşüyor. Sonunda o da kendinden beklenmeyecek bir şekilde hikayenin bu kısmında havlu atıyor.

"Usta Çaylak" günün sonunda kendine yakışanı yapıp bir anda bu hikayenin baş kahramanı oluveriyor. "Cesur Avustralyalı" arkasındaki küçük tehlikelere rağmen bir avcı gibi onu takip ediyor ve ben hikayenin sonraki bölümlerinde bu iki kahramanı izlemeyi dört gözle bekliyorum.

Hikayenin Kahramanları
Kral: Michael Schumacher
Usta Çaylak: Lewis Hamilton
Cesur Avustralyalı: Mark Webber
Küçük Kral: Sebastian Vettel
Son Şampiyon: Jenson Button
Matador: Fernando Alonso
Buz Adam: Kimi Raikkonen

10 Ağustos 2010 Salı

Uzun Zaman Oldu

Tatil, staj ve internetimin olmaması gibi bazı engeller bir süre yazmamı engelledi. Aslında bu "bir süre" bahsetmediğim dört Formula 1 yarış sayısı ve yaklaşık iki aya denk geldiği için "uzun bir süre" olarak adlandırılabilir.

Her neyse, bu iki ay içinde Formula 1 dünyası çok hareketli olaylara sahne oldu. Bunlardan ilki, Valencia GP hakemlerinin kararlarının zamanlamaları hakkında yapılan eleştirilerdi. Aslında bana kalırsa, Hamilton'ın yaptığının yanına kar kalması şöyle dursun, güvenlik aracı girdiği anda yeteri kadar yavaş gitmeyen sürücülere 5 saniye gibi "komik" bir ceza verilmesi gerçekten üzücü. Bu olayların gölgesinden kurtulup iyi bir performans gösteren Red Bull Vettel ile zafere uzandı, Ferrari isyan etmekle yetindi, hatta Alonso performansı ile yarış sırasında isyan etmenin konsantrasyonu nasıl bozduğunu da bize gösterdi ve Mclaren paçayı harika kurtardı.

Diğer bir "sansasyonel" olay ise İngiltere Grand Prix'si hafta sonunda yaşandı. Aslında rahat bir Red Bull egemenliğinin oluşacağı düşünülüyordu ama Türkiye'den ders alınmamış olacak ki, Red Bull pilot ayrımcılığı konusunda bir adım daha attı ve bunu göstere göstere yaptı. Takım, Webber'in yeni ön kanadını Vettel aynı kanadı kırdıktan sonra Vettel'in aracına takarak Formula 1'in en anlamsız hareketlerinden birini yaptı. Ama yarışta Webber'den takımına tokat gibi bir cevap geldi. Avustralyalı pilot yarışı kazandı, polden başlayan Vettel ise lastik patlattığı yarışta ancak 7. olabildi. Bence Red Bull'un bu kadar hızlı olup da nasıl böyle hatalar yapabildiğini açıklayacak tek düşünce şu: Takımda tecrübeli olan insanların sadece Mark Webber ve Adrian Newey'den ibaret olması. Bir an önce bu tür gerginlikler yaratmaya son vermeleri gerekiyor ki şampiyonluk acı verici bir şekilde ellerinden kaçmasın.

Bir diğer şaşırtıcı gelişme ise Almanya'da yaşandı. Her fırsatta pilotlarının eşit olduğunu söyleyen Ferrari, 1-2 sonucu alacakları yarışta Massa'ya Alonso'nun geçmesine izin vermesini emretti. Aslında bu konuya ben o kadar ön yargılı bakmıyorum çünkü takım pilotlar şampiyonluğundan hala vazgeçmiş değil ve Massa'nın şansı bitmek üzere. Fakat, bunu biz Formula 1 izleyicilerine yansıtmadan yapsalardı, ki bu daha önce defalarca yapıldı, çok daha güzel olabilirdi. Çünkü çoğu Formula 1 taraftarı, Ferrari takımında yapılan telsiz konuşmalarından amaçlarının ne olduğunu anlamayacak kadar aptal değil. Ayrıca FIA da bunu anlayabilecek güce sahip ki nitekim Ferrari 100000 dolar cezanın yanı sıra 8 Eylül'de yapılacak mahkemenin sonucunun ne olacağını da merak ediyordur heralde.

Macaristan GP'den de bahsedecek olursak, bilindik bir Macaristan GP'si değildi açıkçası. Çünkü Vettel gibi bir tecrübesizlik ve ego abidesi yine saçma sapan bir ceza alarak hala çok gelişmesi gerektiğini gösterdi ve Mark Webber gibi bir tecrübe yakıt ikmalinin yasak olduğu bir dönemde pit stopla yarış kazandı. Yarış startı ve güvenlik aracı periyodu dışında ilgi çeken pek bir şey barındırmasa da, yine de kendini tv başından ayrılmadan izlettirmeyi başardı.

12 yarış sonucunda Mark Webber 161 puanla şampiyona liderliğine yükseldi. Onu 157 puanla Hamilton, 151 puanla Vettel 147 puanla Button ve 141 puanla Alonso takip ediyor.

Bir sonraki yarş için Macaristan'dan 4 hafta sonra Formula 1'in en heyecanlı pistine gidiyoruz. Spa Francorchamps'taki Belçika GP'sini iple çekerken Formula 1 ile dolu, mutlu ve huzurlu bir 4 hafta diliyorum.

Sevgiler, saygılar.

14 Haziran 2010 Pazartesi

2010 Formula 1 Kanada Grand Prix'si

İşte Kanada, işte heyecan. Açıkçası Kanada Grand Prix'ini izlediğim her zaman aklıma Türkiye'nin berbat şehir içi yollarının gelmesi olayına bugün açıklık getirdim. Asfalt her yarıştan önce yenilenir ama hiçbir zaman lastikler dayanmaz. Sanırım şehir içinde araba kullanırken neden heyecanlandığımı da bu çok iyi açıklıyor.

Dediğim gibi, geçişlerle dolu, heyecanı hiç eksilmeyen bir yarıştı. Önce Red Bull ilk iki sıraya yükseldi, sonra Alonso harika sürüşüyle ilk sıraya yükseldi, sonra, nasıl oldu anlamadım, Mclarenlar ilk iki sıraya yükseldi. Massa tüm çabalarına rağmen Kanada'daki şanssızlığını kıramadı, başına gelebilecek bütün olaylar geldi. İki defa ön kanadını kırdı, pitte hız sınırını aşıp ceza aldı.

Schumacher pit alanını mesken edinen birçok pilotun aksine, yumuşak lastiklerle 37 tur attı, Kubica ile yaptığı mücadeleden zararlı çıktı, Massa'ya zor anlar yaşattı ve çok çabalamasına rağmen puan çıkartamadı. Rosberg temiz bir yarış çıkarıp 6. oldu.

Red Bull'lar vasattı. Dördüncülük ve beşincilik elde edebilecekleri en iyi sonuç gibi gözüktü. Eğer Mclaren daha fazla gelişmeye devam ederse, ilk yarışlarda kaybettikleri puanların acısını çekebilirler.

Yarışlar git gide heyecan ve çekişme dolu bir hale gelmeye başladı. Mclaren'ın domine etmeye başladığı şampiyonada yepyeni yarışlarda tekrar görüşmek üzere, kendinize çok iyi bakın.

Sevgiler, saygılar.

3 Haziran 2010 Perşembe

2010 Formula 1 Türkiye Grand Prix'si

Gittim, gördüm, o güzel sesleri hissettim ve dedim ki: "Yarış dediğin böyle olur". Her anı heyecanla dolu, ihtişamla dolu bir yarışı yerinde izlememek benim için herhalde hayal kırıklığı olurdu (hem de bedava bilet varken).

Pol her zamanki gibi yine bir Red Bull'a gitti. Webber çıkışını sürdürdü ve İstanbul Park'taki yarışa ilk sıradan başladı. Vettel ise sıralamalarda sorunlarla boğuştu yine ama 3. sıra gibi iddialı bir pozisyondan başlama hakkı kazandı. Peki, yarışta ne oldu bu ikiliye diye sorarsak, cevabı tek kelimeyle "felaket". Vettel pitlerde Hamilton'ı geçti ve Webber'in peşine takıldı. Webber yakıt tasarrufu yaptığı sırada ona yaklaştı ve 12. viraja gelirken içeriden geçmeyi denedi. Ne olduysa o anda oldu. Webber pozisyonunu kaybetmek istemedi ve Vettel de yarış çizgisini zorlayınca ikili çarpıştı. Vettel yarış dışı kaldı, Webber 3. olarak podyuma çıkıp biraz da olsa teselli buldu.

Peki yarışı hangi takım kazandı? Tüm hafta sonu boyunca Red Bull ile hemen hemen aynı tempoda giden Mclaren takımı. Sıralamalarda Vettel'i geçerek 2.liği elde eden Hamilton, Alman pilota startta bir ara geçildi ama aynı turda 2.liği tekrar aldı. Fakat pitlerde yine Vettel'in önüne geçmesine engel olamadı. Yarış böyle biter diye düşünürken, yukarıda bahsettiğim olay gerçekleşti, Hamilton liderliğe yükseldi ve bu sezonun ilk galibiyetini kazandı. Button ise takım arkadaşının peşini hiç bırakmayarak, hatta bir ara geçti ama Hamilton yerini tekrar kazandı, Mclaren'e bu sezonun 2. çifte zaferini getirdi. Mclaren takımı pilotlarının kendi arasındaki uyumu ile Red Bull'a adeta nispet yaparak mutlu sona ulaştı.

Mercedes de bu yarışta parlayan takımlardandı. Ferrari'yi açıkça mağlup ettikleri görülürken, Schumacher takım arkadaşını geçip 4. oldu ve podyuma biraz daha yaklaştı. Rosberg ise yarışı 5. sırada bitirdi.

Renault ise istikrarlı performansını sürdürdü. İstanbul Park gibi zorlayıcı bir pistte Kubica 6. olarak takıma çok değerli puanlar kazandırdı. Petrov ise harika götürdüğü yarışta Alonso ile olan mücadelesinden dolayı lastiğine zarar vererek puansız tamamladı.

Ferrari ise daha da dibe doğru yönelmiş durumda sanki. Bir önceki yarış Monaco'da, antrenmanlardaki kazası yüzünden sıralamalara katılamayan Fernando Alonso, bu sefer 2. seansın son turundaki hatası yüzünden son seansa kalamadı ve 12. sıradan yarışa başladı. Yarışta da 8. sıraya yükselebildi. Massa'nın performansı da rekabetçilikten uzaktı ve Brezilyalı pilot yarışa ancak 8. sırada başlayabildi ve Vettel'in yarış dışı kalmasıyla bir sıra yükselip 7. sırada yarışı bitirdi.

Bunların dışında Kobayashi'nin Sauber'e ilk puanını getirmesi takımın rahat bir nefes almasını sağladı. Ayrıca Sutil ile bu yarışta da puan alan Force India düzenli puan alarak orta sıra takımları arasında güçlü bir konumda olduğunu gösterdi.

Bu yarıştan sonra Webber 93 puanla liderliğini sürdürdü, Button 88 puanla ikinciliğe ve Hamilton 84 puanla üçüncülüğe yükseldi.

Harika bir yarıştan sonra, Formula 1 bir sonraki durağı Kanada'da yine heyecana, aksiyona ve rekabete ev sahipliği yapacak gibi.

Orada yaşananları buraya taşıyana kadar kendinize çok iyi bakın.

Görüşmek üzere, sevgiler, saygılar.

2010 Formula 1 Monaco Grand Prix'si

Evet, Monaco Grand Prix'sinin üstünden 2 haftadan fazla geçti, bir türlü burada bahsetme fırsatı bulamadım ama o yarışta yaşananlar hala kafamda tazeliğini korumakta. Öncelikle Webber'in muhteşem form grafiğinden söz etmek lazım bence. Üst üste kazandığı 2 yarışla şampiyona liderliğine kadar yükseldi ve daha 2 yarış önce 8. sıradaydı. Şans diyenler var, hatta yeni puan sisteminin bir sonucu diyenler var. Ne denirse densin, şu anda Webber Formula 1'de yarışmaya başladığı 2002 sezonundan bu yana en iyi sezonunu geçiriyor.

Gelelim Vettel'e. Bu sıralarda Webber'in biraz gölgesinde kalsa da, hala iddiasını sürdürüyor. Şampiyonada 2. ve Webber ile aynı puanda. Araçla yaşadığı sorunları çözdüğü takdirde Webber'in gölgesinden çıkıp ışık saçmaya devam edecektir.

Peki diğer takımlar ne durumda? Ferrari vasattı; Alonso antrenmanlarda yaptığı kaza yüzünden sıralamalara bile katılamazken, Massa elinden gelenin en iyisini yaparak 4. oldu. Alonso'nun 6.lığa yükselmesi bir nebze tatmin edici olsa da, sezon başında umutlandığımız performans yerini şu aralar karamsarlığa bıraktı. Umarım Ferrari hızlı günlerine döner ve rekabetin artmasıyla yarışlar daha keyiflenir.

İşin bir de Mclaren tarafı var. Hamilton bekleneni yaptı ve 5. olarak puanlar getirdi takımına. Button ise şanssızdı. Pit ekibinin, aracındaki havalandırma girişine takılan boruyu çıkarmaması nedeniyle motorda soğutma sorunu yaşadı ve yarış dışı kaldı. İngiliz pilot puan alamaması ile birlikte şampiyonada liderlikten 4. sıraya düştü.

Sanırım artık Mercedes cephesinden biraz bahsetmenin zamanı geldi. Rosberg 7. sırada yarışı bitirirken, kral yine Formula 1 dünyasını biraz olsun heyecanlandırmayı başardı. Schumacher, son turda güvenlik aracı pite girdikten sonra, son virajda Alonso'ya atak yapıp geçti. Bu sene değişen kurallar çerçevesinde güvenlik aracı pite girdikten sonra, diğer tura başlamayı beklemeden geçiş yapmak mümkün. Fakat FIA'nın kurallar listesindeki bir diğer maddede ise, eğer güvenlik aracı yarışın son turunun sonunda pite girecekse, yarışın hiç geçiş yapılmadan bitirilmesi gerektiği yazar. İşte bu yüzden, yani Mercedes GP takımının kuralları yanlış yorumlamasından dolayı Schumacher'in geçişine ceza verildi ve Alman pilot 25 saniye ceza alarak 12. sıraya düştü.

Sanırım en etkileyici performansı sona bıraktım. Hangi performans mı? Tabii ki Robert Kubica'nın performansı. Sıralamalarda neredeyse Red Bull egemenliğine son verip polü alıyordu. Ayrıca yarışta da startta Sebastian Vettel'e geçilmesi dışında hiç hata yapmadı. Harika yarışarak Red Bull'ların arkasından 3. oldu ve podyuma çıktı. 2009 sezonunun sonunda Formula 1'den ayrılma noktasına gelen Renault'un azmi ve geldiği nokta gerçekten takdire şayan. Bence burada en büyük pay Kubica'nın azmi ve takımı etrafında toplamasında yatıyor. Hatta bu etki takımın diğer pilotu Vitaly Petrov üzerinde de görülüyor. Artık yarışlarda güzel sonuçlar almaya başladı.

İlginç enstantaneleriyle, klasik Red Bull egemenliğiyle, Monaco Grand Prix'si eğlenceliydi, ve her zaman olduğu gibi prestijliydi.

Herkese bol yarışlı günler, bir sonraki yarış değerlendirmesinde görüşmek dileğiyle.

Sevgiler, saygılar.

9 Mayıs 2010 Pazar

Formula 1 2010 İspanya Grand Prix'si Analiz

Ne sezon ama!!! Bir yarış öncesinde şampiyona 2.si olan Rosberg'in puan alamadığı ilk yarışta 5. sıraya düşmesi, Webber'in ilk galibiyetini alıp şampiyonada 8.likten 4.lüğe çıkması, Mercedes'te işlerin tersine dönmesi, Vettel'in "yine" sorun yaşayıp 2.likten olması, Hamilton'ın son 2 turda lastik sorunu yaşayıp yarış dışı kalması ve daha sayamadığım niceleri...

İspanya Grand Prix'si, her ne kadar "çekişmeli" gözükmese de sezonun ilerleyen bölümlerinde bizi nasıl büyük bir heyecanın beklediğini gösteriyor. Webber, F1'e ısınmış gibi gözüktü ve Vettel'i açık bir şekilde mağlup etti. Yarıştan sonra Vettel bile "Webber bugün başka bir dünyadaydı" diyerek Webber'in bugünkü performansını en iyi şekilde açıkladı.

Aslında bugün beni özellikle şaşırtan, Hamilton'ın hızıydı. Vettel'e kafa tutup onu "sorun yaşamadan önce" pitlerde geçmesi, ne kadar yarışı bitiremese de, büyük bir başarıydı. Ayrıca, Vettel'in Hamilton'ı sıralamalarda 0.7 sn gibi büyük bir farkla geride bıraktığı göz önünde bulundurulacak olursa, Hamilton'ın performansının takdire şayan olduğu su götürmez bir gerçek.

Button'dan da biraz bahsedecek olursak, bugün Schumacher'in gerisine düşerek yarıştaki tek ve bitirici hatayı yaptı. Schumacher'in harika savunmasıyla birlikte daha fazla bastıramadı ve 5.liğe razı olmak zorunda kaldı.

Gelelim Ferrari'ye. Alonso yine alışılmış performansını ortaya koydu, elinden gelenin en iyisini yaptı, 4. olması beklenen araçla fırsatları iyi değerlendirerek, yarıştan kopmayarak 2.liği aldı ve hem kendi evinde podyuma çıktı, hem de kendine ve takımına çok değerli puanlar kazandırdı.

Massa aslında hayal kırıklığı yarattı diyebilirim. Tabii kırık ön kanatla yarışmasının ona ne kadar zorluk çıkardığını bilemiyorum ama genel hatlarıyla bakıldığında araç içinde kendini Alonso kadar iyi hissetmediği anlaşılıyor. Umarım kendini kısa sürede toparlar ve Ferrari'den çifte podyumlarla birlikte galibiyetler görürüz.

Son olarak kim ne derse desin benim için hala Formula 1'in kralı olan Michael Schumacher'in performansından bahsetmek istiyorum. Mercedes'in yaptığı güncellemeler özellikle Schumacher adına oldukça işe yaramış gibi görünüyor. Kendisinden daha hızlı olan Mclaren ve Ferrari araçlarını geçmesi de bunu kanıtlıyor. Kral yavaş da olsa geri dönüyor, o hızından hiçbir zaman bir şey kaybetmedi ve kaybetmeyecek.

Puan Durumu:
Pilotlar Şampiyonası
1. Button 70 puan
2. Alonso 67 puan
3. Vettel 60 puan

Markalar Şampiyonası
1. Mclaren Mercedes 119 puan
2. Ferrari 116 puan
3. Red Bull Renault 113 puan

Daha heyecanlı, bol ataklı, Formula 1 dolu, hız dolu, tutku dolu yarışlar diliyor ve sizleri saygıyla selamlıyorum.

Bir sonraki yarış değerlendirmesinde görüşmek dileğiyle, kendinize çok iyi bakın.

4 Mayıs 2010 Salı

Formula 1

Çağlar blog açıp da ne yazarak başlayacaktı ki zaten. İçindeki Formula 1 tutkusunu anlatacak doğal olarak. 2003 yılında başladı benim için bu tutku ve şu an ilk başladığı kadar olmasa da hiç bitmeyecek şekilde devam etmekte.

Her neyse, bu hayranlığımı öğrendiğinizde aklınıza acaba hangi takımı tutuyor sorusu gelebilir, hemen söylüyorum: Scuderia Ferrari. Renkleriyle, tarihiyle, yıllardır bitmeyen çalışma disipliniyle asalet abidesi olarak gördüğüm bir takım. Takım olmanın önemini kavramış ve hemen hemen her yarışta bunu gösteren bir aile gibi sanki.

Aslında bilenlerin aklına hemen Schumacher döneminde uygulanan takım emirleri gelebilir. Tabii ki, bu ve bunun gibi akla gelebilecek şeyler Ferrari'nin tarihini bulandırsa da, 63 yıllık köklü geçmişini yıkacak kadar güçlü değillerdir. Ayrıca, takım 2006'dan sonra, geçmişinden ders almışcasına takım emirleri olmadan Pilotlar Şampiyonluğu ve Markalar Şampiyonluğu alabilme başarısı göstermiştir.

Blog hayatımın ilk yazısına özel olarak, kendi Formula 1 sevgimden biraz söz etmek istedim. Ama bundan sonraki yazılarımda yarışların analizleri ile Formula 1 ve diğer motorsporlarında yaşanan gelişmeleri ele almayı planlıyorum.

Görüşmek üzere, kendinize çok iyi bakın...